Sultan Bahtî Kimdir?
S ultan Bahtî, III. Mehmed ve Handan Sultan’ın oğludur. III. Mehmed’in Saruhan valiliği sırasında 998/1590’da Manisa’da doğdu. Babasının ölümünün ardından 1012/1603’te 14. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı.
Sultan Bahtî 1026/1617’de 14 yıllık padişahken, 51 gün süren mide rahatsızlığının, kimi kaynaklara göre de şirpençe hastalığının ardından 27 yaşındayken vefat etti. Halkın sevdiği padişah Sultanahmet Camii yanındaki türbesine defnedildi.
Sultan Ahmed Neden “Bahtî” Mahlasını Kullandı?
Bahtî; bahtı, tâlihi açık anlamına gelmektedir. Ayrıca bu ismin harflerinin ebced hesabıyla toplamı, padişahın tahta geçiş senesine karşılık gelmektedir. Sultan Ahmed, Bahtî mahlasını kullanarak Türkçe ve Farsça şiirler yazmış, bir de yazdığı şiirleriyle Dîvânçe tertip etmiştir.
Sultan Ahmet’in hizmetinde bulunan yakınlarından Yusuf Ağa şöyle bir anekdot anlatır:
Padişah abdest alırken, suyu ben dökerdim. Sultan, en soğuk kış günlerinde bile soğuk su ile abdest almak isterdi. Bir gün suyu dökeceğim sırada padişah, “Ayaklarım hamal ayağı gibi çok büyük değil mi?” diyerek latife yaptı. Ben de bunun üzerine: “Padişâhım! Meşhur meseldir, ayağı büyük olanın bahtı açık olurmuş…” deyince padişah: “Belî, bilirüm. Bahtî mahlasını ol sebepten aldum.” diyerek gülerek karşılık verdi.
Sultan Ahmed Nasıl Bir Padişahtı?
Sultan Ahmed, genç yaşta tahta çıkmasına rağmen önemli icraatlarda bulunmuş, liyakat sahiplerine görev vermeye çalışmıştır. Sultan Ahmed dönemi, uzun süren savaşların son bulduğu bir istikrar dönemi olmuştur. 16. yy.dan itibaren Anadolu’da görülen bir isyan hareketi olan Celalî isyanları da 1. Ahmed döneminde Kuyucu Murad Paşa tarafından alınan sert tedbirlerle büyük ölçüde bastırılmış, böylece içte ve dışta bir sükûnet dönemi sağlanmıştır.
Padişahın devletine ve milletine çok hizmetleri dokunmuştur. Devlet işlerinde, sert ve kuralcı tutumuna rağmen kaynaklar hayırsever ve dindar bir tabiatı olduğunu, mütevazı bir yaşamı tercih ettiğini kaydeder. Sultan Ahmed, cömert tabiatlı; ilim ehlini ve sanatkârları himaye eden bir padişahtır.
Sultanahmet Camii’nin Hikâyesi
Sultanahmet Camii, 1609-1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı Sultan I. Ahmed tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırılmıştır.
Sultanahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük eserlerden biridir. Bu külliye; cami, medreseler, hünkâr kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı maalesef günümüze ulaşamamıştır.
Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate şayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır. Camiinin içinde hâkim olan mavi renkten dolayı, turistler tarafından Mavi Camii (Blue Mosque) olarak da anılmaktadır.
Dîvân Şâiri Sultan Bahtî
Sultan Ahmed küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başladı ve şiirlerinde Bahtî mahlasını kullandı. Sultan Ahmed’in küçük bir divanı mevcut olup tek nüshası Millet Kütüphanesi'ndedir. Okunaklı ve düzgün rik‘a hattıyla ince sarı kâğıt üzerine her sayfaya ortalama on beyit halinde yazılı olan divan kırk dört sayfadan ibarettir. Hükümdarlığı zamanında iç ve dış olayların çokluğu ve erken yaşta ölümü onun geniş çapta şiirle meşgul olmasına mani olmuştur.
Şiirlerinde eski sanat kültürünün genel vasıfları çerçevesinde, tasavvufa, tarihe, mitolojiye, astronomiye vb. unsurlara yer vermiştir. Bununla birlikte, yer yer bu çerçeve dışına çıktığı ve bilhassa gazellerinde günlük hayat sahnelerinden ve yaşanan tecrübelerden faydalanarak, yeni hayaller kullandığı görülür. Bu yüzden şiir dili, söz ve mâna sanatlarından sıyrılmış, yalın, sade ve külfetsizdir.
Sultan Ahmed Dîvânı
Sultan Ahmed divanını genel olarak iki bölüme ayırmak mümkündür. Birinci bölüm dinî ve tarihî muhtevalı şiirlerden oluşturulacak olursa, burada Sultan Ahmed’in gerçek kişilik ve kimliğini bulmamız mümkündür. Bu bölümde yer alan münâcâtlarda bilhassa tasavvufî muhtevayı belirgin bir biçimde görürüz. Çünkü kullandığı kavramlar önemli ölçüde tasavvuf literatürüne aittir.
Bunlar genellikle de birinci manalarında kullanılmaktadır. Dili oldukça sade ve anlaşılır bir Türkçe’dir. Aşk ve sevgili muhtevalı şiirler ise ikinci bölüm olarak değerlendirilebilir. Bu bölümdeki şiirlerde ise divan şiirinin aşk muhtevalı mazmunları yer almaktadır. Bunlar aşk, âşık, sevgi, sevgili üzerinedir.